28 Şubat 2012 Salı

Eulogy For The Beloved

Yıllarca burada size dibe vuruşumu anlattım. İSyan ettim, sorunlu bir yeniyetme gibi sızlandım. Ve şimdi sustum. Bir süredir yazmıyorum.

Hani herkesin dönüm noktaları vardır ya, verdiğiniz kararın geleceğiniz üzerine öyle büyük etkileri vardır ki daha sonra dönüp baktığınızda "acaba şunu yapsam ne olurdu" diye düşünmezsiniz. Verdiğiniz karar doğal olan, tek çözüm yolu gibi olmuştur.

İşte ben bu yol ayrımını gördüm! Aylar önce adeta tabelalarla işaretlenmiş gibi belli olan o yol ayrımında durdum. Ne yapacağımı ben bile bilmiyordum. Zira kolay yol beni kendinden itiyor, zor yolsa geleceğimi bir sis perdesi arkasında ihtimaller denizinde gösteriyordu.

Korktum. O adımı atıp geleceğimin sorumluluğunu omuzlarıma almaktansa olduğum yerde durmak bile daha cazip geldi. Kolaya kaçıp problemlerimin sorumluları başkalarıymış gibi yapmak istedim.

Sonra sisin içinden bir el uzandı. Parmak uçları çikolataya bulanmış, ufacık, yumuk yumuk bir el. Ne yapabilirdim siz söyleyin? Karşı konulmaz, deniz kızının büyüleyici şarkısı gibi beni kendine çekti. Parmak uçlarımız dokunduğu anda dünya da aydınlandı.

Bir prensesim oldu. Hiç beklemezken, üstüne daha buna hazır bile değilken kendimi adayacak dünya tatlısı biriyle tanıştım. Sanki kaderin bizden istediği buymuş gibi çekildik birbirimize. Güldük, üzüldük, sevindik. Ayrılmaz, ayrılamaz bir çift olmuştuk. Bir günümüz bile birbirimizden uzak geçse kederleniyor, en kısa sürede konuşma planları yapıyorduk.

Derken en büyük sınavımızı verdik. Bir tam günü ayrı geçiremezken, koca bir yaz uzak kaldık birbirimizden. Daha çiçeği burnunda sevgiliydik oysa. Konuşacal o kadar çok şeyimiz vardı ki panikledik. Ayrılık ilişkileri söndürür derler. Gözden uzak, gönülden uzak derler. Öyle değilmiş işte. Sonunda birbirimize kavuştuğumuzda içimizde sadece daha çok sevgi vardı. Kaybolan tek şey kafamızdaki kuşkular oldu.

Beraberdik işte. Başka herşey önemsizdi. Kendimizi öyle verdik ki bu ilişkiye, dışarıda başka bir dünyanın olduğunu bile unuttuk ara sıra. Birbirimizin hayatı, dünyası, güneşi olduk. Başı ve sonu olduk. Girişi, gelişmesi ve sonucu olduk. Belki küçük dağları biz yaratmadık ama okyanusları sevgimizle doldurduk.

İşte böyle. En yoğun haliyle aşkı tadıyoruz. Bunca zaman sonra hala bir telefon görüşmesini bile dört gözle bekliyoruz. Her ikimizin de birçok fedakarlık yapması gerekti tabi. Ama aşkımız herşeyden üstün geldi.

Hani o dönüm noktanız vardır ya... Kaçırırsanız farkına bile varmayacağınız, ama yakalarsanız herşeyi değiştiren o nokta. Umarım hiçbiriniz orayı es geçmezsiniz. Size tavsiyem, zamanı geldiğinde o inanç adımını atmanızdır. Aşağının ne kadar karanlık olduğu önemli değil. Nasıl olsa sizi tutmak için birisi bekliyor olacak.

Ha bir de, bundan çok seneler sonra bir gün oğlunuz gelip "Baba - anne, bugün bir kızla tanıştım. İsmi Mavi'ymiş!" derse, onun için sevinin. Çünkü o Mavi, dünyanın en iyi anne - babası tarafından yetiştirilmiş harika bir kız olacak.

(biterken shine on you, crazy diamond çalıyodu)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

küçüktür sonsuz..

Lola dedi ki...

sayfanı açık maviye boyamak istedim Yumakcan. İçime bi ferahlık geldi.